Aralık 21, 2018

HAKAN: MUHAFIZ


Bu diziyle ilgili söyleyebileceğim ilk şey global adı The Protector olarak belirlenmişken Türkiye'de neden Hakan: Muhafız şeklinde seçilmiş. Sadece Muhafız yeterli olurdu bence. Şu anda Muhafız'a karşı ülkece ikiye bölünmüş durumdayız. Bir kesim sadece Türk dizisi olduğu için diziye karşı çok büyük bir ön yargıyla yaklaşıp izlememeye karar vermişken diğer kesim Netflix'in ilk Türk dizisi olduğu için çok pozitif yaklaşıyor, laf söyletmiyor. Merak etmeyin, ben objektif olacağım.:D


Dizinin tamamını üç gün içinde izledim, vize haftamda olmasam belki bütün günümü de ayırabilirdim. Anlayacağınız bayağı akıyor dizi, sürükleyici. Her ne kadar tempoyu sezon sonuna doğru artırmış olsalar da ilk bölüm bence çok yetersizdi. Efsaneleşmiş çoğu dizinin plot bölümünü hatırlıyor musunuz? Konuyu size açıklıyorlar ve merak uyandırıyorlar. Bu dizinin en büyük eksiği tam olarak buydu. Belirli bir tema var, evet. Yıllardır süregelen muhafızların sonuncusu olan Hakan'ın İstanbul'u ölümsüzlerin elinden kurtarması gerekiyor. Tılsımlı bir gömlek, özel bir hançer ve gizemli bir elmasının olmasına ek olarak muhafızın yanında sayısız sadıklar var. Ama senaristler hiç neden sorusunu sormamışlar sanırım. İzlerken bu beni inanılmaz rahatsız etti. Bu ölümsüzler ne yapmak nereye varmak istemektedir? Neden İstanbul'un altını üstüne getirmeye çalışıyorlar ve dizi boyunca neden böyle bir şey olmadı? Ölümsüzün dünya umrunda değildi tek istediği karısını geri getirmekti. Muhafız ve sadıklar tek başına savaşıyor gibiydi. Bu bize defalarca ölümsüz çok tehlikeli olarak yansıtılsa da maalesef bunu izleyemedik. Bu nedenle senaryoda kopukluklar olduğunu ve diyalogların çok zayıf olduğunu düşünüyorum. Dublaj izliyor gibi hissettirdi, doğallıktan uzaktı. Şöyle özetleyebilirim ki konusu çok güzeldi, işlenişinde sıkıntılar vardı.




Dizideki en güzel şey İstanbul'un tarihi değerlerine tek tek değinmeleri, kullanılan mekanlar ve görsellerin çok iyi oluşu. Mimar Sinan'a, Mevlana'ya, Fatih Sultan Mehmet'e, Ayasofya'ya ve daha birçok şeye göndermeler yapılıyor. Dizinin daha ilk sahnesinde Türk kültüründen örnekler görüyor biraz sonrasında da iki üç dakikalık İstanbul turu yapıyoruz. İstiklal, Kapalı Çarşı, tarihi sokaklar, sokak yemekleri, sokak müzisyenleri derken bayağı İstanbul reklamı yapılıyor. Onun dışında kültürel bir simgemiz haline dönüşen kırmızı beyaz çizgili çay tabağı da bol bol gösteriliyor. Ve kediler... İstanbul sokaklarında bol bol görmeye alışık olduğumuz kedileri bu dizide de çokça görüyoruz. Bu çok iyi bir nokta çünkü çoğu İstanbul'u gezmiş turist dışarıda çok kedi olduğu için şaşkınlık duyuyor. Bu da ülkemizi diğer ülkelerden farklı kılan bir noktaya dönüşüyor.


Oyunculuklarına hayran kaldığım birkaç kişi oldu: ilk birkaç bölümde gördüğümüz polis, Mazhar ve Faysal karakterleri. Oyunculuğunun çiğ kaldığını düşündüğüm bir kişi var o da Zeynep karakteri. Söylemeden edemeyeceğim şey ise çoğu kişinin benimle aynı fikirde olduğu şu konu: Bu dizi bize dejavu yaşatıyor. Doktor olarak anılan Zeynep'in babası o kadar La Casa de Papel Profesör'dü ki... Doktor Muhafız'a akıl hocalığı yapmasının yanında sakalı ve gözlüğüyle Profesör'ü oldukça andırıyordu. Bunun yanında Muhafız'ın birçok parçayı toplama görevinin oluşu da Ölüm Yadigarları'na değinilmiş gibiydi.


Bu arada Hakan'ın hep Zeynep'le olmasını istedim. Leyla karakterine bir türlü ısınamadım. Zaten aşk üçgeninin içinde kalacağı çok belli. İkinci sezonu gerçekten merak ediyorum çünkü dediğim gibi sezon sonunda tempoyu artırdılar ve bir sonraki bölümü merak eder hale geldim. Son sahne de çok iyiydi. Ama şunu düşünüyorum siz anladıysanız yorumlarda bana da açıklayın lütfen: Hakan'ın babası Son Ölümsüz'ün karısını öldürünce Son Ölümsüz intikam amaçlı Hakanların evine geliyor ve Hakan'ın annesi ve babasını öldürüyor. Şunu biliyoruz ki Muhafız eğer üzerinde tılsımlı gömlek varsa ölmüyor ve adam duştan çıkıp gömleği giymeden aşağıya indiği için hazırlıksız yakalanmış oluyor. Ölümsüz bunu biliyor ama gömleği ve hançeri almadan evi terk ediyor. Çok saçma değil mi? Onu öldürebilecek tek şey hançerken ve hançere bu kadar yakınken onu almıyor ve Muhafız'ın en büyük koruyusu olan tılsımlı gömlek banyo kapısının arkasında asılıyken onu almadan çıkıp gidiyor. Böyle detaylar daha iyi kurgulanmalıydı bence. 

Beklentim ikinci sezon için bu kadar artmışken umarım çok iyi bir sezon izleriz. Görüşmek üzere!



Kasım 30, 2018

CHOCO BANK





 


Bu ay bir diğer izlediğim mini dizi de Choco Bank. İsmi diziyi tamamen özetliyor ama ben yine de bahsedeceğim. 

İlk olarak bu internet dizisinin türü dram, komedi, romantik ve işletme olarak belirlenmiş. Toplam 6 bölümden oluşuyor ve bölümleri ortalama 14 dakika sürüyor. Eğer çok vaktiniz yoksa ama yine de bir dizi bitirmek istiyorsanız mini dizilere yönelin derim. Beklentinizi yüksek tutmazsanız pişman olacağınızı düşünmüyorum. Bu arada başroldeki erkek oyuncu Exo grubundanmış, bu grubu sevenler toplanın buraya.:D 







     Konusu



Eun Haeng (EXO-Kai) üniversiteden mezun olmasının üzerinden beş yıl geçmiş olmasına rağmen işsiz bir genç. Eun Haeng Korece'de banka anlamına geliyor ve dizide buna gönderme yapıyorlar. Sürekli iş aramakta olan Eun Haeng annesine karşı kendini çok mahcup hisseder ve iş bulduğuna güzel bir bankada çalıştığına dair yalan söyler. 


Ha Cho-Co ise küçüklüğünden beri yapmak istediği çikolatacılık mesleğini yapan ama günlerce dükkanına dükkan sahibinin dışında kimsenin uğramadığı, böyle giderse işini bırakmak zorunda kalacağını bilen ama asla pes etmeyen bir kızdır. 


Bir gün bu umutsuz ikilinin yolları çakışır ve Eun Haeng çikolata dükkanına gelen müşterilere finansal bilgi vermek üzere işe başlar. Bundan sonra dükkan müşterilerle dolup taşar ve ikisi de karlı çıkarlar. 




Bana kalırsa sanki bu dizi halkı finansal anlamda ve internet bankacılığı hakkında bilgilendirmek için yapılmış. Teknoloji ne kadar gelişmiş ya diyorsunuz izlerken.:D 

Çok beğenerek izlemedim ama izlenebilir bir dizi. Kızın kıskançlıkları beni sinir etse de çok kötü diyemeyeceğim. 10 üzerinden 4 verirdim.




RUBY RUBY LOVE



   Zaman zaman bir şeylere taktığımı biliyorsunuz. Geçen ay lise konulu dizi ve filmlere takmışken bu ay Kore mini dizilerine takmış bulunuyorum. Konu itibariyle geneli aynı olsa da, sonunu dizinin ilk iki dakikasında tahmin etsem de yine de izlemeyi seviyorum. 

  Uzun zamandır bu türde yapımlar izlemememden dolay son zamanlarda tatlı aşk hikayelerini izlemek istedim. Hem bölüm süreleri kısa olsun hem de bölüm sayıları kısa olsun diyerek girdiğim bir sitede bu dizi önerilmişti. Konusunu biraz okuduktan sonra belki severim diyerek başladım izlemeye ancak dizi ilk dakikalarda beni hiç çekmememiş olmasına rağmen başlamışken bitirmek istedim. Çünkü bir bölümü 12 dakika ve toplam beş bölümden oluşuyor. (Bir oturuşta dizi bitirmek isteyenler için bu mini diziler çok ideal kesinlikle.) Ve tüm bölümleri Youtube'da var, kolayca izleyebilirsiniz.



Ruby Ruby Love Konusu



  Dizinin türü romantik, komedi ve fantastik. 

  Ruby sosyal fobiye sahip bir kızdır bu nedenle insanlarla sadece konuşmak bile onun için dünyanın en zor şeyidir. Yandaki fotoğrafta Ruby'nin evine gelen kuryeyle dahi iletişim kuramadığı anı görüyorsunuz. Ama Ruby'nin çok büyük bir yeteneği vardır, o mücevher tasarımcısıdır, taşların anlamlarını eksiksiz bilir ve işini en iyi şekilde yapmaktadır. En yakın arkadaşı Won Suk, Ruby'yi ondan habersiz bir tasarım yarışmasına sokar ve yarışmayı Ruby kazanır. Ama bir sorun vardır ki bu Ruby'nin korkulu rüyasıdır. Ruby'nin tasarımını sunması gerekmektedir. Sosyofobiye sahip biri için sunum yapmak ne demek tahmin bile edemezsiniz. Tam bu sırada Ruby'ye yabancı bir adam sihirli bir yüzük verir. Bu yüzük takılan parmağın sahibini belirli bir süre içinde özgüven sahibi yapar. Peki ya bunun süresi ne kadardır ve Ruby bu yüzüğün süreli olduğunun farkında mıdır?






Konu bu üçlü arasındaki aşk üçgeni etrafında çevreleniyor. Sizce Ruby kimi seçti? Çocukluk arkadaşı Won Suk'u mu, patronu Ji Suk'u mu?


Diziyi beğenmedim, izlettiriyor mu? Evet izlettiriyor. Ancak gerçekten çok sıkılmadıysanız ve çok boş zamanınız yoksa bu diziyi izleyerek vakit kaybetmeyin. Sosyofobisi olan bu kızın fobisi sadece yakışıklı patronuna karşı mı var? Bize anlatılmak istenen ve gösterilen arasında fark olduğunu düşünüyorum. Mesela kendi tasarımı olan kolyeyi yapan ustanın önünde diz çöküp yalvaran da bu kız değil miydi? Ya da sokakta takı satan kadının yanında kendi tasarımını görünce şaşıran? Ve yıllarca evden dışarı çıkamamasına rağmen dizinin sonunda hoşlandığı çocuğun tek lafıyla özgüveninin yerine gelmesi? Özetle, beğenmedim arkadaşlar.





SPLASH SPLASH LOVE




Tadı damağımda kalan minicik bir Kore dizisi Splash Splash Love. Cup Cup Aşk diye de çevirebileceğimiz bu dizinin konusu tam anlamıyla beni içine çekti. Benim gibi fantastik yapımları izlemeyi çok seven biriyseniz mutlaka bakın bu diziye. Yalnızca birer saatlik iki bölümden oluşsa da film tadında, eğlenceli ve romantik bir o kadar da merak uyandırıcı ilginç bir dizi. Normalde tarihi dizilerden hiç hoşlanmayan biri olsam da bu diziye şans vermek istedim, iyi ki vermişim.



Konusuna gelecek olursak adından anlaşılacağı gibi suyla ilgili tabii ki.:D
Olaylar 19 yaşındaki tembel bir lise son sınıf öğrencisi olan Dan Bi adındaki bir genç kız ve Joseon Hanedanlığı döneminde bir kral olan Lee Do etrafında dönüyor.
Dan Bi'nin üniversite sınavının bir gün öncesinde yaşananları izleyerek başlıyoruz diziye. Annesi ondan büyük başarılar beklese de matematikle hiç arası olmayan bu kızın sınavdan da bir beklentisi yoktur.
Sınav sabahı hava çok yağmurludur, Dan Bi otobüste şemsiyesini unutur ve sırılsıklam olmuş bir halde okula koşturur. Okul bahçesindeki her zaman oturduğu banka oturur ve yok olmayı diler. Tam o sırada yerde biriken ufacık suya doğru yürür ve ayağının ucuyla dokunduğu suyun onu çektiğini hisseder. Tüm vücuduyla birikintiye atlar ve kuraklık içindeki Joseon Hanedanlığı'nın yağmur duasının ortasında bulur kendini. Olaylar bundan sonra daha da karmaşık bir hal alır çünkü dönemin kralı Kore halkı için büyük adımlar atmış, bilimi sonunu kadar destekleyen biridir. Dan Bi her ne kadar matematikte kötü olduğunu düşünse de onun sayesinde kral takvim, su saati yapmış; Pisagor teoremini çözmüş ve çarpım tablosunu öğrenmiştir.


Aslında bu dizi çocuklara matematiği sevdirmek için çekilmiş ama bende de işe yaradı. Gidip kalkülüs çalışmak istemedim değil.:D


Kısacık sürse de tam tadında bırakılmış bir dizi olmuş bana göre,ne eksik ne fazla, tam kıvamında. En beğendiğim Kore dizileri arasına girdi bile. Diğer çok sevdiklerim ise My Love From The Star ve The Legend of The Blue Sea. :) 

Dizi biraz daha uzun olsaydı kesinlikle devam ederdim ama aynı hissiyatı izleyiciye verebilirler miydi, emin değilim. Şeker gibi çok eğlenceli bir dizi, hiç Kore dizisi izlemediyseniz ilk diziniz bu olabilir bence!
!spoiler!
Sonu çok iyiydi, eğer bir şekilde birleşemeselerdi gerçekten üzülürdüm. 
!spoiler!
Hazır hafta sonu da gelmişken mutlaka bakın derim.

Kasım 25, 2018

GO HO'S STARRY NIGHT



         Bu yıl izlediğim ilk Kore dizisi Go Ho's Starry Night oldu. Dizinin adı bazı yerlerde Gogh, Starry Night olarak geçse de dizinin Van Gogh'la pek alakası olmadığını düşünürsek Go Ho'nun Yıldızlı Gecesi ismi daha mantıklı oluyor. Bugün yani pazar günü canım birdenbire kısa, tatlı bir aşk hikayesi izlemek çekti ve Kore dizisi izlemeyi tercih ettim. Dizinin isminden de anlayacağınız gibi Van Gogh'un Yıldızlı Gece tablosundan esinlenilmiş. Öncelikle başrole Go Ho ismi verilmiş. Go Ho 29 yaşında, reklam şirketinde çalışan aynı zamanda bir sitede yazarlık yapan bir kız. Bir sürü şey yazıyor ancak bir türlü yazıları okunmuyor. Sonra ansızın aklına bir fikir geliyor ve bu çok seviliyor. Çevresindeki erkekleri dış görünüş, kişilik ve duygularına göre yorumluyor, onlara kendi beğenisine göre yıldız veriyor aynı zamanda ilişkiler hakkında tavsiyelerde bulunuyor. Dizi toplam 4 saat sürüyor ama en fazla 7 dakikasında yazı sahnelerini görmüşüzdür. Genelde kızımız üşüyor, hapşırıyor ve yanındaki erkek ona ceketini veriyor. Buna rağmen incecik giyinmeye devam ediyor ve asla ceketinin önünü kapatmıyor. Dizinin yarısı böyle geçti.:D

   
    



       Go Ho'yu inanılmaz derecede Sihirli Annem'deki Firuze'ye benzettim. Yüzü ve mimikleri resmen Firuze. Gözümde Firuze canlandıkça diziden koptum hahaha. 

     Go Ho tek başına yaşıyor ama hafta sonları annesi ve abisinin yanına gidiyor. Abisi işsiz ve savcılık sınavlarına hazırlanıyor, 34 yaşında olsa da annesi hala ona küçük bir bebekmiş gibi davranıyor. Go Ho'ya ise çalışıp didinse de zengin olmadığı için ve bir yıl önce üç yıllık sevgilisi Hwang tarafından terk edildiği için gıcık bir şekilde davranıyor. Go Ho ne kadar uğraşırsa uğraşsın annesinin gözünde bir değeri olmadığını düşünse de dizinin sonunda gerçekleri öğreniyoruz.




                    Soldan sağa: Kang, yönetici, Hwang, genç stajiyer, bölüm şefi.

       Go Ho'nun eski ekip lideri olan Kang Tae Ho, dört yıldır Go Ho'ya aşık yani Hwang'dan bile önce fark etmiş bu kızı. Ama Go Ho farklı birinden hoşlandığı ve gerçek bir ilişki içinde olduğu için bir türlü açılamıyor. Sonra bir gün şirkete yeni bir ekip lideri katılıyor: Hwang, Go Ho'nun eski sevgilisi. İşler o zaman ciddi anlamda sarpa sarıyor. Bununla da kalmıyor ofisin idolü olan genç stajiyer, orta yaşlı yönetici ve bir de bölüm şefi de Go Ho'dan hoşlanmaya başlayınca kızımızın kafası karışıyor. İçten içe Kang'a duygular beslese de Hwang'ın orada oluşu eski anılarını hatırlamasına neden oluyor fakat en sonunda kararını bana göre doğru taraftan yana kullanıyor.







Ne bakıyorsun? İndir gözlerini!

       Konu her ne kadar patron-ast aşkı olsa da Kang ve Go Ho sahneleri çok keyifliydi. Hislerini bir türlü dile dökemese de her halinden aşık olduğu belli olan Kang sonunda herşeyi söyledi ve huzura erdik. Yine gerçek olamayacak kadar tatlı bir hikaye olsa da umarım bir yerlerde böyle güzel aşklar yaşayan birileri vardır.


              Dizi 15'er dakikalık şekilde 16 bölümden oluşsa da ben 1'er saatlik bölümlerle 4 bölüm haline getirilmiş olanı izledim. 15'er dakikalık olanlarda daha fazla sahne var. İzleyecekseniz onu izlemelisiniz. Ben izlerken bir sonraki bölümü merak ettim. Bölüm bitince diğer bölüme geçtim. Bu benim için en önemli kriterdir. Merak ettiriyor mu, ettirmiyor mu? Starry Night ettirdi. Ben gerçekten beğenerek izledim. Siz de böyle basit konuları farklı bir milletin gözünden izlemeyi seviyorsanız bir bakabilirsiniz. Televizyonu açtığınızda dizilerin yarısının konusu bu çünkü. Ben bir de bunların tarzlarını çok beğeniyorum. Moda anlayışları benimkine çok yakın olduğu için göz zevkime hitap ediyor. Hoş bir hafta sonu geçirdim, teşekkürler Go Ho's Starry Night.
      

MÜSLÜM


      Kasımda başka olan neydi? Hayır, aşk değil. Evet, sınavlar. Benim de kasımın ilk haftası vizelerim başladı. 1.sınıf / 1.dönem  olduğum için ilk sınavlarımın pek iç açıcı olmayacağını biliyordum, keza öyle oldu. İlk sınavlarımdan biri matematikti ve mühendislik matematiği nasıl bir şey bilir misiniz arkadaşlar? Kötü geçen matematik vizesinden çıktım, bundan sonra çok çalışacağım, düzenli not alacağım, her gün tekrar yapacağım temalı kararlar aldım. Güzelce ağlayayım, içime boşaltayım diye Müslüm filmine gitmeye karar verdim -evet tek başıma-. Instastoryleri birleştirerek 3/4'ünü izlemiş olduğum bu filmin fazla dramatik olduğunu bildiğimden yanıma bir paket mendil alarak hazırlıklı gitmiştim. Çok duygusal biri olmadığımdan ağlamadım ama fazlasıyla etkilendim. Filmi izlerken en zorlandığım kısım böyle hayatların bir yerlerde var olduğu, insanların bu denli acı çektiği bir hayatı yaşamak zorunda kalmaları, adalet denen şeyin yalnızca bir sözden ibaret olduğu gerçeğiyle feci bir şekilde yüzleşmek oldu. Müslüm Baba, sen tüm bu acılara nasıl dayandın?



   Biyografi, dram, müzikal kategorilerine alabileceğimiz bu filmin konusunu hepiniz biliyorsunuzdur: Müslüm Gürses'in, gerçek adıyla Müslüm Akbaş'ın, çocukluk yıllarından son zamanlarına kadar yaşadığı her türlü tecrübeyi, hayatına yön veren kişileri, farklı bir yol çizme şansı yakaladığı anları, kısaca onu Baba yapan bütün olayları izliyoruz. 

    Daha filmin ilk sahnesinde anlıyoruz bir sürü drama şahit olacağımızı. Sonrasında çocukluk yıllarına gidiyoruz Müslüm'ün. Kendini tamamen evine, çocuklarına adamış hamile annesi; içtikçe ailesine şiddet uygulayan, merhametsiz, içinde hiçbir şeye karşı en ufak sevgi barındırdığına inanmadığım babası; henüz oyun çağında olan, dondurmanın tadını bilmeyen, külahı ısırırken dondurma yediğini hayal eden, tertemiz küçük kardeşi Ahmet'le yaşadığı Adana'daki derme çatma evlerine gidiyoruz. Müziğe yeteneği doğuştan, ilgisi ise çok küçük yaşlarından geliyormuş. Yanık sesi zaten muhteşem, hele içinde duygu olunca... Filmi izleyip hayatına bir adım daha girdikçe anlıyorsunuz ki o şarkılar kağıda yazıp okumakla çıkmamış. Her kelimesi dipsiz acılar barındırıyormuş. Doğumundan son saniyesine kadar o acının dinmediğine o kadar eminim ki. En sevdiğiniz üç kişinin hayatınızdan çıktığını değil çıkarıldığını düşünün ve bunu öz babanızın yaptığını. Üç ölümde de parmağı olan bir babası var ama ondan yine de maddi ve manevi desteğini esirgemiyor. Babamdır diyor, bu merhametli olmanın kaçıncı seviyesi?





     Müslüm'ün küçüklüğünü Şahin Kendirci, genç ve yetişkinlik dönemlerini ise Timuçin Esen canlandırıyor. Oyunculuklar kesinlikle MUH-TE-ŞEM. Şahin Kendirci'nin O Ses Çocuklar şampiyonu Şahin olduğunu filmden sonra filmde kullanılan müziklere bakarken öğrendim. Bu çocuk ne ara bu kadar büyüdü? Müziğe yeteneği olduğunu henüz küçücük yaşında arabesk şarkılarla hepimizi gururlandırırken biliyorduk ama ya oyunculuk? Sen gerçek bir yeteneksin, Kendirci. İlk deneyimi olmasına rağmen üstün bir performans sergileyerek o duyguyu bize geçirdi, onunla kaçtık, onunla söyledik, o vahşet gecesini onunla yaşadık. O vahşet gecesi... Nasıl bir insan böyle bir şeyi yapar? 

     Müslüm müzik yarışmasını kazanıyor ve ona albüm yapılması için şehre gitmesi gerekiyor. Müslüm'ün annesi ve kardeşiyle birlikte giderek kendisini terk edeceklerini öğrenen babası çılgına dönüyor. Akşam yemekte içiyor, içiyor, içiyor ve kimsenin sofradan kalkmasına müsaade etmiyor. Sinirli olduğu her halinden belli olan babası henüz beşikteki Zeyno'yu, Müslüm'ün en küçük kardeşi, ağlıyor diye sinirlenip beşikle birlikte duvara fırlatarak canına kıyıyor karısı ve çocuklarının gözleri önünde. İçtikçe deliren bu ruh hastası yine çocuklarının önünde karısını defalarca bıçaklayarak öldürüyor. Müslüm ve kardeşi Ahmet bu vahşete küçük yaşlarında şahit oluyorlar. Bunlardan sonra babasını hapse, annesi ve kız kardeşini ise toprağın altına bırakan Müslüm, erkek kardeşi Ahmet'i de okuması için yatılı okula bırakıyor ve müzik hayatı resmen başlıyor. Müslüm Baba, sen tüm bu acılara nasıl dayandın?






    O korkunç gecenin sabahında babasının bardağında yarım bıraktığı rakıyı içerek tanışıyor içkiyle ve ömrü boyunca su içer gibi elinden düşürmüyor kadehini. Ağrı kesiciyi bile içkisinin yanında alıyor. Adana'da bir pavyonda çalışıyor ve artık tüm Adana halkı onu tanır hale geliyor.




    Yine çok içkili olduğu turne günlerinden birinde çocukken izlediği bir filmde görüp aşık olduğu Muhterem Nur Hanım sahnede Müslüm Gürses'in söyleyeceği şarkıyı söyleyince Müslüm Gürses çılgına dönüyor, sahneye atlıyor ve tokat atarak yere yığıyor platoniğini. O kişinin Muhterem Nur olduğunu görünce çok pişman olsa da hayatlarını inanılmaz değiştirecek bir başlangıç oluyor bu her ikisi için de. Çünkü Müslüm bir şekilde aşkına karşılık buluyor ve evleniyorlar.





     Müzik hayatının zirvede olduğu dönemler başlıyor Müslüm için. Artık kendisi tüm ülkede tanınıyor, aşk acısı çeken herkesin dert ortağı olan Adanalı Müslüm Gürses Müslüm Baba diye anılıyor. Her konserine bir yığın insan geliyor, içlerinde manyaklar da var tabii. Konser esnasında Müslüm'den arabesk dinleyerek acısını x5434 yapanlar jiletle kendilerine zarar verenler, sahneyi atlayıp Müslüm'de zarar verenler oluyor. O zamanlarda tüm bu olanlar halk tarafından tepki görmüş olsa da filmde çok yer verilmemiş. 


     Filmde en etkilendiğim sahne şüphesiz ki o uğursuz geceydi. Müslüm Gürses o geceden sonra yolunu çizmiş, kendini müziğe vermiş olsa da kardeşi Ahmet'in sığınabileceği hiçbir şeyi yoktu. Ne okuluna devam edebildi ne hayatını sürdürebildi. Babasının yaptıkları ömrü boyunca hafızasından silinmedi, ona olan nefreti bir an olsun dinmedi. Bir işi olmadı, aşık olduğu kızın ailesi onu istemedi, askerliğini bile tamamlayamadan askerden kaçtığını ihbar eden babası yüzünden sevgilisi ve babasıyla akşam yemeği yerken köye gelen askerler, komutanlar tarafından defalarca vurularak can verdi. Kötü çocukluk anıları yüzünden yaşayamadığı hayatını orada kaybetti Ahmet. Haksızlık değil miydi bu? 

    Müslüm Gürses canım ciğerim dediği kardeşini de babası yüzünden bu şekilde kaybetti. Müslüm Baba, sen tüm bu acılara nasıl dayandın?







    Böyle bir aile içinde doğup umudunu kaybetmediğin, çok iyi bir insan olduğun ve acılarını sanata döktüğün için senden öğreneceğimiz çok şey var. Boşuna Müslüm Baba demiyoruz sana, hiç çocuğun olmasa da milyonlarca çocuğun var.


Kasım 18, 2018

THE BOSS BABY (PATRON BEBEK)




 Animasyon izlemeyi çok seviyorum. 
 Çizgi film izlemeyi çok seviyorum. 
 Çizgi dizi izlemeyi çok seviyorum. 
 Çizgi film kanallarını çok seviyorum.

     Çok Seviyorum isimli şiirimi okuduysanız Patron Bebek yazıma hoş geldiniz!

     Uzun zamandır izlemeyi reddettiğim ancak en sonunda arkadaş tavsiyesi üzerine izlemiş bulunduğum film. 2017'nin en iyi animasyon filmleri arasına girmiş fantastik ve komedi türünde olan Patron Bebek'in aynı zamanda Netflix'te iki sezon süren 26 bölümlük bir dizisi bulunuyor. Yalnızca ilk bölümün yarısını izledim ama sarmadı. Anladığım kadarıyla filmin devamı niteliğinde bol maceralı ailecek izlenebilecek bir yapım olmuş. Bunlara rağmen filmin üzerine çok şey ekleyebileceklerine inanmadığım ve genel konunun dışına çıkabileceklerini düşünmediğim için zaman kaybı olacağını düşündüm ve ilk bölümü dahi bitirmeden kapattım. 




        7 yaşında olan Tim'in bir gün anne ve babasının eve takım elbise giymiş olan küçücük bir bebekle gelmesiyle başlıyor. Önceleri bu bebeğin ilgi odağı olması ve ailesinin artık kendisini sevmediğini düşünmesi sebebiyle bebekten uzak dursa da bebeğin etrafta kimse yokken bir yetişkin gibi konuşması gibi ilginç davranışları Tim'in dikkatini çekiyor ve sonraları çok yakın oluyorlar. Bebeğin gerçekte kim olduğunu ailesine kanıtlamaya çalışsa da bebekle anlaşma yapıyor, ortak oluyorlar. Film boyunca bu sevimli ikiliyi izliyoruz. 





  Filme gelecek olursak izlediğim süre boyunca ya ne kadar tatlı bir bebek bu diye söylenmekten kendimi alamadım. Hele o emzik sahnesi... Yanaklarını ısırmak istemedim değil. Bir karış boyuyla takım elbise giymiş bir bebek görseniz bence siz de benim gibi düşünürdünüz. Güldüğüm sahneler oldu, genel olarak güzel vakit geçirdim. 


Bebekler gerçekten bu kadar gizemli misiniz, açıklayın.