Biyografi, dram, müzikal kategorilerine alabileceğimiz bu filmin konusunu hepiniz biliyorsunuzdur: Müslüm Gürses'in, gerçek adıyla Müslüm Akbaş'ın, çocukluk yıllarından son zamanlarına kadar yaşadığı her türlü tecrübeyi, hayatına yön veren kişileri, farklı bir yol çizme şansı yakaladığı anları, kısaca onu Baba yapan bütün olayları izliyoruz.
Daha filmin ilk sahnesinde anlıyoruz bir sürü drama şahit olacağımızı. Sonrasında çocukluk yıllarına gidiyoruz Müslüm'ün. Kendini tamamen evine, çocuklarına adamış hamile annesi; içtikçe ailesine şiddet uygulayan, merhametsiz, içinde hiçbir şeye karşı en ufak sevgi barındırdığına inanmadığım babası; henüz oyun çağında olan, dondurmanın tadını bilmeyen, külahı ısırırken dondurma yediğini hayal eden, tertemiz küçük kardeşi Ahmet'le yaşadığı Adana'daki derme çatma evlerine gidiyoruz. Müziğe yeteneği doğuştan, ilgisi ise çok küçük yaşlarından geliyormuş. Yanık sesi zaten muhteşem, hele içinde duygu olunca... Filmi izleyip hayatına bir adım daha girdikçe anlıyorsunuz ki o şarkılar kağıda yazıp okumakla çıkmamış. Her kelimesi dipsiz acılar barındırıyormuş. Doğumundan son saniyesine kadar o acının dinmediğine o kadar eminim ki. En sevdiğiniz üç kişinin hayatınızdan çıktığını değil çıkarıldığını düşünün ve bunu öz babanızın yaptığını. Üç ölümde de parmağı olan bir babası var ama ondan yine de maddi ve manevi desteğini esirgemiyor. Babamdır diyor, bu merhametli olmanın kaçıncı seviyesi?
Müslüm'ün küçüklüğünü Şahin Kendirci, genç ve yetişkinlik dönemlerini ise Timuçin Esen canlandırıyor. Oyunculuklar kesinlikle MUH-TE-ŞEM. Şahin Kendirci'nin O Ses Çocuklar şampiyonu Şahin olduğunu filmden sonra filmde kullanılan müziklere bakarken öğrendim. Bu çocuk ne ara bu kadar büyüdü? Müziğe yeteneği olduğunu henüz küçücük yaşında arabesk şarkılarla hepimizi gururlandırırken biliyorduk ama ya oyunculuk? Sen gerçek bir yeteneksin, Kendirci. İlk deneyimi olmasına rağmen üstün bir performans sergileyerek o duyguyu bize geçirdi, onunla kaçtık, onunla söyledik, o vahşet gecesini onunla yaşadık. O vahşet gecesi... Nasıl bir insan böyle bir şeyi yapar?
Müslüm müzik yarışmasını kazanıyor ve ona albüm yapılması için şehre gitmesi gerekiyor. Müslüm'ün annesi ve kardeşiyle birlikte giderek kendisini terk edeceklerini öğrenen babası çılgına dönüyor. Akşam yemekte içiyor, içiyor, içiyor ve kimsenin sofradan kalkmasına müsaade etmiyor. Sinirli olduğu her halinden belli olan babası henüz beşikteki Zeyno'yu, Müslüm'ün en küçük kardeşi, ağlıyor diye sinirlenip beşikle birlikte duvara fırlatarak canına kıyıyor karısı ve çocuklarının gözleri önünde. İçtikçe deliren bu ruh hastası yine çocuklarının önünde karısını defalarca bıçaklayarak öldürüyor. Müslüm ve kardeşi Ahmet bu vahşete küçük yaşlarında şahit oluyorlar. Bunlardan sonra babasını hapse, annesi ve kız kardeşini ise toprağın altına bırakan Müslüm, erkek kardeşi Ahmet'i de okuması için yatılı okula bırakıyor ve müzik hayatı resmen başlıyor. Müslüm Baba, sen tüm bu acılara nasıl dayandın?
O korkunç gecenin sabahında babasının bardağında yarım bıraktığı rakıyı içerek tanışıyor içkiyle ve ömrü boyunca su içer gibi elinden düşürmüyor kadehini. Ağrı kesiciyi bile içkisinin yanında alıyor. Adana'da bir pavyonda çalışıyor ve artık tüm Adana halkı onu tanır hale geliyor.
Yine çok içkili olduğu turne günlerinden birinde çocukken izlediği bir filmde görüp aşık olduğu Muhterem Nur Hanım sahnede Müslüm Gürses'in söyleyeceği şarkıyı söyleyince Müslüm Gürses çılgına dönüyor, sahneye atlıyor ve tokat atarak yere yığıyor platoniğini. O kişinin Muhterem Nur olduğunu görünce çok pişman olsa da hayatlarını inanılmaz değiştirecek bir başlangıç oluyor bu her ikisi için de. Çünkü Müslüm bir şekilde aşkına karşılık buluyor ve evleniyorlar.
Müzik hayatının zirvede olduğu dönemler başlıyor Müslüm için. Artık kendisi tüm ülkede tanınıyor, aşk acısı çeken herkesin dert ortağı olan Adanalı Müslüm Gürses Müslüm Baba diye anılıyor. Her konserine bir yığın insan geliyor, içlerinde manyaklar da var tabii. Konser esnasında Müslüm'den arabesk dinleyerek acısını x5434 yapanlar jiletle kendilerine zarar verenler, sahneyi atlayıp Müslüm'de zarar verenler oluyor. O zamanlarda tüm bu olanlar halk tarafından tepki görmüş olsa da filmde çok yer verilmemiş.
Filmde en etkilendiğim sahne şüphesiz ki o uğursuz geceydi. Müslüm Gürses o geceden sonra yolunu çizmiş, kendini müziğe vermiş olsa da kardeşi Ahmet'in sığınabileceği hiçbir şeyi yoktu. Ne okuluna devam edebildi ne hayatını sürdürebildi. Babasının yaptıkları ömrü boyunca hafızasından silinmedi, ona olan nefreti bir an olsun dinmedi. Bir işi olmadı, aşık olduğu kızın ailesi onu istemedi, askerliğini bile tamamlayamadan askerden kaçtığını ihbar eden babası yüzünden sevgilisi ve babasıyla akşam yemeği yerken köye gelen askerler, komutanlar tarafından defalarca vurularak can verdi. Kötü çocukluk anıları yüzünden yaşayamadığı hayatını orada kaybetti Ahmet. Haksızlık değil miydi bu?
Müslüm Gürses canım ciğerim dediği kardeşini de babası yüzünden bu şekilde kaybetti. Müslüm Baba, sen tüm bu acılara nasıl dayandın?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder